Günümüzde, artan sağlık bakım gereksinimlerinin azalan kaynaklarla nasıl karşılanacağı evrensel bir sorundur. Gelişmiş ülkeler, bu sorunu özel sağlık bakım gereksinimleri doğrultusunda kendi organizasyonlarını ve ekonomik olanaklarını birbirine uygun şekilde düzenleyen politikalar oluşturarak maliyet etkili ve kaliteli sağlık bakımının verilmesini sağlamaya çalışmaktadırlar. Ayrıca 1980’lerden sonra ortaya çıkan, ilkesi pazar ekonomisi olan politik ideoloji neoliberalizm ile bireysel hak ve özgürlük değerleri ön plana çıkmış ve müşteri merkezli hizmet anlayışı önem kazanmıştır. Bunların sonucunda maliyet etkili kaliteli bakımı sunma gerekliliği nedeniyle kanıta dayalı uygulama ortaya çıkmıştır. Kanıta dayalı uygulama, 1970’lerde İngiliz hekim/epidemiyolog olan Archie Cochrane’nin sağlık bakım kararlarının bireysel görüşlere ya da deneyimlere göre değil kanıta dayalı olmasına dikkat çekmesi ile başlamış olup ilk kez 1992 yılında Kanada’da McMaster Üniversites’nde tıp fakültesi öğrencilerinin eğitiminde kullanılmış ve Gordon Guyat tarafından ‘’kanıta dayalı tıp’’ terimi ile ifade edilmiştir. Daha sonra kanıta dayalı uygulama ya da kanıta dayalı sağlık bakımı gibi sağlık hizmetleri ile ilgili tüm konuları içeren daha genel ifadeler kullanılmıştır. Hemşireler kendi uygulamalarını tanımlamak için kanıta dayalı uygulama veya kanıta dayalı hemşirelik terimini kullanmaktadır. İlk kez tıp da kullanılmış olmakla birlikte kanıta dayalı uygulama, ekip içindeki tüm disiplinlerin bir araya gelmesini vurgulamakta ve bakım ortamlarında hastalara en iyi bakımı sunabilmek için uygun kaynakları, hasta tercihlerini, klinik uzman görüşünü ve bilimsel araştırmalardan elde edilen eksternal klinik kanıtları bir araya getirme olarak tanımlanmaktadır Hemşirelikte kanıta dayalı uygulamanın gelişimi yavaş olmuştur. Bunun nedenlerine bakıldığında, geçmişte hemşirelik ‘’düşünen bir meslek olmaktan çok yerine getiren bir meslek’’ olarak görülerek hemşirelerden iş yapmaları beklenildiğinden ve bu şekilde çalışan hemşireler ödüllendirildiğinden geleneksel hemşirelik eğitiminde daha çok psikomotor becerilerin gelişimi üzerinde durulmuştur. Bu nedenle hemşirelikte bilgi üretimi yetersiz kalmış ve uygulamaların çoğunluğu etkinliği kanıtlanmamış sezgiler, kişisel deneyimler ve alışkanlıklar doğrultusunda yapılmıştır. Bu nedenle hemşirelik literatüründe uygulamaların çoğunluğunun, kanıta dayalı olmayan geleneksel uygulamalar olduğu belirtilmektedir. Hemşirelikte bu tür uygulamaların yer almasının nedenleri olarak; birçok hemşirenin klinik uygulama için araştırmayı gerekli görmemesi, birçok hemşirenin var olan araştırma raporlarını anlama ve uygun olarak değerlendirme becerilerinin yetersiz olması, kanıta dayalı uygulamanın yerine getirilmesi için yeterli zamanlarının olmadığına inanmaları ve kanıta dayalı uygulamayı destekleyen kurumsal desteğin olmaması gösterilmektedir. Oysa bilindiği gibi günümüzde hemşirelik öğrencilerine sınıf ortamındaki öğrenimleri sırasında bir araştırma sürecini yürütme ve araştırmalardan elde edilen kanıtı değerlendirerek hasta üzerinde uygulaması için eleştirel düşünme ve problem çözme yaklaşımları öğretilmektedir. Ancak öğrenciler mezun olduktan sonra klinik ortamda var olan güçlü değer ve tutumları içeren kültüre uyum sağlayarak klinik ortamda kabul gören uygulamaları yapmaktadır. Bir kültüre uyum sağlandığında eleştirel düşünme ve kendi kararını verme zorlaşır, var olan uygulamalar, inançlar ve gelenekler değiştirilemez ve mücadele edilemez görünür. Bunun sonucunda hemşireler hastaların yararına olabilecek en iyi uygulamaları düşünmekten ziyade iş ortamındaki bürokratik görevleri ve rutinleri yapmaya başlarlar. Kanıta dayalı uygulama araştırma bulguları üzerine temellenmekle birlikte kanıta dayalı uygulama ve araştırma sonucunun kullanımı aynı şey değildir. Bu iki kavram karıştırılmaktadır. Her ikisi de bilimsel süreçlerdir ancak bilgi gelişiminin farklı aşamaları üzerine odaklanmaktadırlar. Araştırma kullanımı, araştırmanın bir kısmının çalışmadakine benzer bir yolla klinikte kullanılmasıdır. Kanıta dayalı uygulama ise, kanıtı değerlendirmek için teori, klinik karar verme, muhakeme, bilimsel bilgi ve araştırmanın birleşimidir. Bu anlamda kanıta dayalı uygulama genellikle bilgi yönetimi, klinik karar verme, profesyonel bilgi gelişimi veya bakım yönetimi için kullanılan bir deyimdir. Kanıta dayalı uygulama uzun süredir var olan kalite güvenliği sürecinin bir parçasıdır. Bu nedenle kanıta dayalı uygulama yalnızca kalite güvenliği sürecinin desteklendiği ve problem çözme sürecinin konuşulduğu yerde gelişebilir. Bu, kanıta dayalı uygulama ile araştırma süreci arasındaki en önemli ayrımdır. Kanıta dayalı uygulamada en iyi kanıtın ne olduğuna karar verilmesi en zor konulardan biridir. Randomize kontrollü çalışmalar kanıt terimi içinde altın standart olarak değerlendirilmekle birlikte insan ilişkilerinin incelendiği hemşirelik ve sosyal alanlarda randomize kontrollü çalışmalardan her zaman uygun kanıt elde edilemeyebilir. Bu nedenle en iyi kanıta karar verilmesini kolaylaştırmak amacıyla birkaç kanıt hiyerarşisi geliştirilmiştir. Kanıt hiyerarşisine göre elde edilen kanıtın var olan sorun ve uygulamaya çözüm getirip getiremeyeceği etkililik, uygunluk, uygulama olanakları yönünden üç alanda değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bugün bakımda geleneksel uygulamalardan uzaklaşarak bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış bilgiyi kullanmaya doğru değişim söz konusu olmakla birlikte temel hemşirelik uygulamalarının sorgulanmadığı, kanıt yerine gelenek üzerine oturtulmuş, klinisyenin karar vermesi gerekmeyen ve hastanın hizmetin vazgeçilmez parçası olmak yerine yalnızca alıcısı olduğu ortamlarda, en iyi uygulamayı yerine getirmede kanıta dayalı uygulamanın bir çözüm olmadığı ileri sürülmektedir. Bu nedenle kanıta dayalı uygulama, teorik olarak mesleğin tüm üyeleri arasında kabul edilmiş olmakla birlikte kullanımı henüz yaygın değildir. Sonuç olarak Kanıta dayalı uygulama hastalara maliyet etkili ve kaliteli sağlık bakım hizmetinin verilmesi için önemlidir. Bu hizmetin sağlanabilmesi için kanıta dayalı uygulamayı engelleyen nedenlerin ortadan kaldırılması ve hemşirelerde araştırma kültürünün oluşturulması gerekir. Hemşirelerde araştırmaya katılma ve araştırma kanıtının kullanılmasını içeren olumlu araştırma kültürünün oluşturulması için araştırmaya yönelik anlayış, değer ve tutumlarında ideolojik bir değişim gerekmektedir. Bu da ancak inançları, değerleri ve algıları etkileyen bir eğitim ve hizmet anlayışı ile gerçekleştirilebilir. Teşekkürler |
Şok Diyet
Zaten yemek yeme konusunda beynimizi istediğimiz gibi kontrol edebiliyor olsaydık bugün için şişmanlık bir problem olmaktan çıkacaktı. Dolayısıyla henüz böyle bir gelişme olmadığı için fazla kilolarımızdan kurtulmak istiyorsak kesinlikle beslenme programımızı düzenlememiz gerekmektedir. Daha önceden bahsettiğimiz özel davetler söz konusu olduğunda ise durum daha da vahimdir. çünkü kilo vermek için çok daha az vaktimiz vardır. Bir an önce o özel günde giyeceğimiz elbiseye sığmalıyız. O gün herkes ne kadar kilo verdiğimizi söylemeli. O gün ortamda kendimizi fit hissetmeliyiz. Kalan kısa sürede çok hızlı kilo vermenin formülü ise şok diyetlerdir.